BOB GELDOF’un EFSANEVİ YARDIM ÇIĞLIKLARI

Sinan San • 02/07/2025

Bu iki organizasyon 20 sene arayla gerçekleşen dünyanın en büyük yardım konserleri serisiydi. Bob Geldof önderliğinde ilki 1985, ikincisi 2005’te gerçekleşti. Kendisi İrlandalı bir şarkıcı olup The Boomtown Rats’in lideri ve solistiydi. Ancak daha çok Pink Floyd’un “The Wall” filminde başrol oynamasıyla tanınmıştı. Aslında Pink Floyd bir konser filmi planlayıp, sonrasında projenin bu şekilde yürümeyeceğine karar vermesinin ardından Alan Parker’ın devreye girmesi ve başrol adına Bob Geldof’u istemesi üzerine Bob Geldof 1982’de Pink karakterine bürünmüştü.

1984 yılında, Etiyopya’da büyük bir kıtlık yaşanıyordu. Milyonlarca insan açlıkla mücadele ederken, BBC yaptığı bir belgesel ile bu felaketi Batı dünyasının gündemine taşıdı. Bundan olumsuz anlamda çok etkilenen Bob Geldof, Midge Urge’den destek alarak birçok ünlü ismi İngiltere’de bir araya getirdiği Band Aid grubuyla “Do They Know It’s Christmas” şarkısını kaydettirmesiyle dikkat çekti ve iyi meblağda yardım toplandı. Organize ettiği bu yardım şarkısına, Amerika Birleşik Devletleri’nden benzer bir şekilde gelmekte olan “We Are The World”un kayıtlarına bizzat katılarak samimiyetini gösterdi.

Bob Geldorf 1985’te Wembley Stadyumu’ndaki Live Aid Konseri’nde

Ancak “Do They Know It’s Christmas”ın medyadaki etkisinin azaldığını hissetmeye başlayınca yardım organizasyonunu büyütme kararı aldı. Amacı küresel ölçekte dikkat çekmek, devletler ile halklara yardım yapmaları için teşvikte bulunmak ve medya gücüyle kamuoyu baskısı oluşturmaktı. “The Wall” filmindeki başrolle tanınması ve “Do They Know It’s Christmas”ta bir araya getirdiği müzisyenler sayesinde önemli isimleri projeye kolayca dahil etti. Küresel etki bırakabilmesi adına birçok farklı televizyon kanalının canlı yayın yapması gerektiğini biliyordu ve etkin bir şekilde medyayı kullanarak bunu çok iyi organize etti. Neticesinde 13 Temmuz 1985’te iki tane ana sahne kuruldu, bunlar Londra’daki Wembley Stadyumu’nda ve Philadelphia’daki John F. Kennedy Stadyumu’ndaydı. Bob Geldof’un seçtiği isimler Rock efsaneleri ve 80’lerde yeni büyük çıkış yakalamış isimlerdi genel anlamda.

Live Aid’de şüphesiz en büyük ilgiyi çeken Londra’da sahne alan Queen’di. En akılda kalan performans onlardan geldi ve bitiminde Elton John’da kuliste yanlarına gidip “siz piçler şovu çaldınız” diye onlara bağırarak takdirini göstermişti. Ama onların organizasyona katılışı “Bohemian Rhapsody”deki kadar son dakika değildi. Ayrıca filmde gösterildiği gibi Freddie Mercury bu konsere katıldığında HIV pozitif olduğunu bilmiyordu. Ama boğazındaki rahatsızlıktan ötürü doktoru tarafından bu konsere çıkması önerilmezken, bu tavsiyeye kulak asmayan Freddie Mercury ve Queen unutulmaz bir performansa imza attı. Hatta bu 20 küsur dakikalık konserleri grubun ertesi sene başlayacak Magic Tour’un çapını iyice büyüterek Freddie Mercury’nin katıldığı en büyük Queen turnesine dönüşmesine vesile oldu. O turnenin sonlarında grubun solisti zorlanmaya başlamasının ardından girdiği Eliza testinden kötü haber gelince, bir daha turneye çıkmama kararı aldı.

Freddie Mercury

Live Aid’deki en önemli sürprizlerden biriyse Roxy Music olmadan sahneye çıkan ve hali hazırda büyük başarı kazanmış solo albümü “Boys and Girls” için turneye çıkmamış Bryan Ferry’nin sahneye arkasında David Gilmour’ı gitarist olarak almasıyla boy göstermesiydi. Dire Straits sahneye çıktığındaysa o günlerde “Brothers In Arms”ın başarısıyla ortalığı kasıp kavuruyordu ve “Money For Nothing”de back vokal yapan Sting’in de gruba eşlik etmesi organizasyonun önemli anlarından biriydi.

Diğer yandan Philedelphia’da da ilginç şeyler oldu. Mesela John Bonham’ın 1980’de hayatını kaybetmesi sonrasında kimse onun gibi bize davul çalamaz diyerek Led Zeppelin’e son verme kararı alan Jimmy Page ve Robert Plant, arkalarına iki önemli davulcu olan Phil Collins ve Tony Thompson’ı baterilerin başına oturtarak Led Zeppelin’i dirilttiler. Fakat bu performans Jimmy Page ile Robert Plant’i çok memnun etmedi, yani ikisi John Bonham’ı aramışlardı. Ama genel anlamda izleyicilerde memnuniyet yarattı. Burada ilginç olan diğer nokta Phil Collins’in Londra’da sahneye çıktıktan sonra özel uçağa atlayıp Philidelphia’da da sahneye çıkmasıydı. Aynı şekilde Phil Collins orada Eric Clapton’ın arkasında sahneye çıkarak ona eşlik etti, zaten ikisi epey yakın arkadaştılar. Neil Young’ın katılımıyla Crosby & Stills & Nash & Young’ın tekrar oluşması da önemli bir noktaydı. Ayrıca Mick Jagger’ın sahnesine Tina Turner’ı davet etmesi de dikkat çekiciydi. Tabii o zamanlar kendisinin Keith Richards ile arasında soğuk rüzgârlar esmesi nedeniyle bu performans The Rolling Stones olarak verilememişti. Bütün bu gelişmelerin sonucunda 125 milyon dolar yardım toplandı ve hepsi Etiyopya’ya aktarıldı. 1.9 milyar kişinin canlı izlemesiyle büyük bilinç oluştu. Bob Geldof medya tarafından büyük övgüler almasına rağmen bazı gazetecilerden kendi müzikal kariyerini kurtarmak adına bu işlere girdiği şeklinde eleştiriler gelmiş ve seneler sonra bu yorumlar ona hatırlatıldığında “çok iyi şarkıcı değildim ve dolayısıyla kurtarmam gereken bir kariyer yoktu” diyerek cevap vermişti.

Live Aid’in üzerinden 20 yıl geçtiğindeyse, G8 liderleri İskoçya’da yapılacak zirvede Afrika’nın borçlarını konuşacaklardı. Bob Geldof da Live Aid’in 20 yılını anmak veya ondan esinlenerek liderlere baskı yapmak amaçlı Live 8’i düzenlemeye karar verdi. Bu sefer organizasyonunu Londra, Paris, Berlin, Philadelphia, Tokyo, Johannesburg ve Moskova gibi şehirlere de yaydı. Yalnız 1985’teki benzer bir organizasyon olduğu için Bob Geldof’a ekstra dikkat çekici sanatsal bir şey lazımdı. Bunun için “The Wall” filminden tanışıklığı olduğu David Gilmour’dan 10 senedir uykuya yatırmış grubu uyandırmasını istedi, fakat David Gilmour kendi solo albümünde çalışıyor olması ve devamında gelecek Pink Floyd ile alakalı sorularla muhatap olmamak adına kesin bir dille reddetti.

Bob Geldof efsanevi gitaristin isteksizliğini üzüntüyle Pink Floyd’un davulcusu Nick Mason’a ilettiğinde, onun aklına grubun eski lideri Roger Waters’ı işe dahil etmenin David Gilmour’u motive edebileceği şeklinde bir fikir geldi. Ancak Roger Waters Pink Floyd’dan ayrılırken büyük kavgalar koparmıştı ve 1987’den beri David Gilmour ile hiçbir iletişimleri bulunmuyordu. Nick Mason ise 2002’de onunla Karayipler’de bir tatilde karşılaşması sonucunda buzları eritmişti. Ona sorduğundaysa, bu tür yardım konserlerine önem veren ve politik görüşleri kuvvetli olan Roger Waters, 20 seneye yakın anlaşmazlıkları anında hiçe sayarak beraber sahneye çıkmaları gerektiğini kabul etmiş ve Bob Geldof’tan eski grup arkadaşının telefonunu istemiş, arayıp “bence bunu yapmalıyız” diyerek David Gilmour’u şoka uğratmıştı. Nazlanan gitarist ise 24 saat düşündükten sonra eski grup arkadaşını geri arayarak “evet yapalım” demesinin ardından, Pink Floyd’un Live 8 için Roger Waters dahil bir araya geleceği haberleriyle ortalık yer yerinden oynadı. Yani daha konser başlamadan G8’e mesaj verilmeye başlanmış oldu.

Ayrıca 1985’tekinde solo olarak yer alan Bryan Ferry ve Sting, bu sefer grupları Roxy Music ve The Police ile çıkacaklarını doğruladılar. Ayrıca 1985’teki organizasyonda yer alan Bryan Adams, Duran Duran, Neil Young, Paul Mccartney, U2 ve The Who da tekrar katılım göstermeyi ihmal etmeyen isimlerdi.

Sting, Pete Townshend, Slash, joe Elliot (Def Leppard) ve Jon Bon Jovi

Katılım bu sefer daha genişti. Bob Geldof sahnede yine dönemin genç sayılabilecek Coldplay, Dido, Keane, Snow Patrol ve Travis gibi isimlere Rock efsanelerin yanında yer verdi. Bence en büyük hayal kırıklığı Audioslave’den geldi, çünkü Berlin’de sahneye çıkan Chris Cornell o gün hiç formda değildi.

Canlı yayın şehirden şehre gezinirken tabii ki en büyük beklenti Londra’da çıkacak Pink Floyd’daydı. Nitekim 2 Temmuz 2005 gecesi, 1985’te nasıl Queen olaya damga vurduysa, bu sefer Pink Floyd performansıyla vurdu. Hatta organizasyonun ertesi günü grubun albümlerin satış patlaması başladı ve bu farkı David Gilmour hemen organizasyonu gerçekleştiren vakfa bağışladı. Performansın bitiminde Roger Waters önderliğinde grubun 4 üyesinin omuz omuza seyircileri selamlaması da Live 8’in kesinlikle en duygusal anıydı. Devamında da oluşan kamuoyu baskısı ile G8 liderleri Afrika’nın borçlarını iptal ettiklerini açıkladılar.

Yani her iki organizasyonda politik, ekonomik ve medyatik açıdan büyük başarılara imza attı. Müziğin gücünü, yardım konseri gerçekleştirmenin öneminin altını çizdi. Ancak 2025 yılında ilkinin 40. ve ikincisinin 20. yıldönümünde Bob Geldof’un buna benzer bir işe daha gireceğine dair herhangi bir bilgi bulunmuyor.

SİNAN SAN’ın DİĞER YAZILARI