
MAIDEN TURKEY
İZMİR KONSERİ ve TRIBUTE GRUP MEFHUMU
Adnan Alper Demirci • 30/12/2025
Iron Maiden Türkiye’ye uğramazken, boşluğu sahnede kim doldurur? Maiden Turkey konseri vesilesiyle tribute gruplarını mercek altına alan Adnan Alper Demirci; taklit, sadakat, fan kültürü ve müzikte “aslı varken kopya” meselesini samimi, keskin ama sakin sorularla kurcalıyor.
Iron Maiden‘ın Türkiye’deki tribute grubu Maiden Turkey, üç büyük şehirden oluşan turnesinin ikinci ayağında İzmir’deydi. Orijinaline sadık bir performans sergileyen grubu izleyenler çok eğlenirken, konserin methini fotoğraflar eşliğinde anlık olarak duyan Stüdyoİmge ahalisi ilerleyen saatlerde tribute gruplarını tartıştı. Bu yazıda hem konseri hem de konser sonrası ortaya çıkan bu tartışmanın düşündürdüklerini konuşacağız.

Türkiye’ye Iron Maiden en son ne zaman geldi hatırlıyor musunuz? Ben hatırlıyorum, 2013 yazında gelmişti. İnönü Stadyumu’nun yıkımı henüz tamamlanmamış, Küçükçiftlik Park’a bakan tribünü yerle bir edilmiş, geri kalan kısmı son etkinliklere ev sahipliği yapıyordu. Grubu 2011 ve 2013’te İstanbul’da izledikten sonra muhtemelen o zamanlar biz Iron Maiden dinleyicisine bir özgüven gelmişti, “tamam artık” diyorduk, “bundan sonra Iron Maiden Türkiye’yi de turne takvimine ekleyecek, en kötü iki yılda bir izleriz”. Zaman bu varsayımın içerisinde bulunan beklentiyi haksız çıkardı. Iron Maiden en azından 2025 biterken Türkiye’ye bir daha gelmedi, 2026’da da turnenin bir parçası olarak açıklanmadı. İmkânı olanlar grubu yurtdışındaki konserlerde yakaladı, imkânı olmayanlar ise albümlere bakmaktan başka bir şey yapamadı.
ÜNLÜ BENZERLERİ
Derken 2021 sonlarında Dorock sahnesinde Iron Maiden şarkıları çalan bir grup ortaya çıktı. Uzatmayayım, karşınızda Maiden Turkey… Türkiye’deki en büyük Iron Maiden fanlarının onayını almış bir Iron Maiden tribute grubu… Absürd bir cümle kurduğumun farkındayım. Fakat yazının ilerleyen safhalarında konuşacağımız üzere bir tribute grubunun orijinal gruptan onay alma süreci gibi bir şey de olabildiğince absürd. O yüzden “önde gelen fanlardan” onay alması özellikle orijinal grubun ülkesi dışındaki tribute grupları için daha gerçekçi ve geri kalan fanlar için daha inandırıcı bence.

Neyse, sahneye çıkan grup genel izleyici tarafından da kabul gördü, özellikle gitarda Adrian Smith ile bir ünlü benzerliğine imza atan Mustafa Okur benim tahminime göre bu kabulde başı çekmiş olmalı. Kuruluşundan 2 yıl sonra, 2023’ün sonlarına doğru gruba vokal mevkiinde Saints ‘N’ Sinners grubunun oldukça yetenekli vokalisti Mehmet Kaya katıldı ve tip olarak olmasa da sahne personası ve ses rengi olarak Bruce Dickinson‘a da yeterli benzerlik kurulmuş oldu. Zaten bas gitarda Furkan Şuekinci de Steve Harris kıyafetleri ve hareketleriyle bir benzerlik kurmaya çalışıyor.
KONSER BAŞLIYOR
Maiden Turkey zaman zaman Türkiye’nin büyük şehirlerinde turneye çıkıyor. Bu sefer yine İstanbul, Ankara ve İzmir’den oluşan turnenin dört ayağı var ve turne teması olarak güncel Iron Maiden turnesi olan “Run for Your Lives” setlisti seçilmiş durumda. Tabi grup kendi dokunuşunu gerçekleştirip bu şarkı listesinde 1-2 değişiklik yapmış. İşte böyle bir konseri izlemek üzere 20 Aralık akşamı İzmir Bornova’daki Cliff Venue’de yerimi almış, Stüdyoİmge ahalisine anlık sahne fotoğrafı atıyordum. Banttan çalan şarkı UFO’dan Doctor Doctor‘a dönünce grubun birazdan sahneye çıkacağını anladım. Nitekim “The Ides of March” introsu arkadaki sahne boyu dev ekranın üzerindeki görüntüler eşliğinde girmeye başladı, davulcu Oğulcan Gök setin arkasındaki yerini alıp şöyle bir yerleşti, “Murders in the Rue Morgue” şarkısının ilk notalarıyla grup tam kadro beş kişi sahnedeki yerini aldı. İlk şarkılar aynı orijinal turnedeki gibi Paul Di’Anno dönemindendi fakat Mehmet Kaya‘nın hareketleri ve sahne hakimiyeti kesinlikle Bruce Dickinson‘ı andırıyordu.

İlk şarkılar arka arkaya geldi, şarkı aralarındaki anonslar sonraki şarkıların arasında renkli, Türkçe olarak yapıldı. Seyirciyle kurulan diyalog oldukça samimiydi, Iron Maiden’a öykündüğü halde kendi yıldız kültünü oluşturmaya çalışan bir topluluktansa, orijinal grupla ilgili heyecanını paylaşan bir topluluk izlenimi sundular bu anonslarda. Onlar da bizden biriydi, sadece biraz daha yetenekliydi ve belki de kafayı Iron Maiden’a biraz daha takmışlardı. Sahne grubun Iron Maiden üyeleri gibi koşturması için pek yeterli olmasa da sık sık yer değiştirmek için fazlasıyla genişti. Dolayısıyla grubun ön saflardaki dört üyesi sahne üzerinde monitörler dahil ayak basmadık yer bırakmadılar. Yeri geldi zıpladılar, yeri geldi gitarcılar buluşması yapıp bir araya geldiler, yeri geldi vokalist gitarcılara sataştı…
Konserin ilk birkaç şarkısını arkadan efendi efendi izledim, daha sonra “belki yazısını yazarım” düşüncesiyle fotoğraflar çekmek üzere önlere gittim. İçerisi çok kalabalık değildi, bu yüzden önlere gitmek oldukça kolay oldu, hatta Stüdyoİmge ahalisinden biri daha orada olmalıydı ki, öndeki bir bistro masasının başında duran bir genç beni tanırmış gibi karşıladı, dedi ki “gruba fotoğraf atmışsınız, filanca tanıdığım söyledi”. Konserden sonra da bu esrarengiz durum üzerine konuşsak da o tanıdığı kim ve niye konser sonunda karşılaşmadık soruları havada kaldı. Neyse, işime geldi, sıkı fanlar önümdeki boşluğu ilerleyen şarkılarda doldurana kadar iyi bir yere konuşlanmış oldum ve mesleği sahne fotoğrafçılığı olan arkadaşlara taş çıkaracak (!) fotoğraflar çektim. Konserin esas tadı da önlere gelince çıkmaya başladı açıkçası çünkü arkadan oldukça hareketsiz görünen seyircilerin coşkulu olanları önleri kapmıştı.
FEAR OF THE DARK KORKUSU
Yeri gelmişken Iron Maiden’a bir eleştirimi de yapmak isterim. Iron Maiden’ın ellinci yılını kutladığı “Run for Your Lives” turnesi açıklandığı zaman çok heyecanlanmıştım. Henüz setlist duyurulmamıştı ve grubun sadece altın yıllarına yer verileceği söyleniyordu. Bir an beklentiye kapılma hatasına düştüm, çünkü belki de yıllardır gün yüzü görmemiş bazı “çok tatlı” Iron Maiden şarkılarını canlı dinleme fırsatı yakalayabilirdik.

Ne de olsa bir önceki turne “Future Past” içerisinde “Alexander the Great” gibi daha önce hiç konserde çalınmamış bir şarkı, “Stranger in a Strange Land” gibi Adrian Smith‘in uzun yıllar çalmaya pek yanaşmadığı bir şarkı seyircilerle buluşma şansı bulmuştu. O zaman “22 Acacia Avenue”, “Gangland”, “Still Life”, “Flash of the Blade”, “The Duellists” gibi şarkılarla atış serbestti, ta ki setlist açıklanana kadar.
Bir yanım beklentide olsa da diğer yanım Iron Maiden’ı çok iyi tanıyordu ve “bunlar ne yapar eder, ‘Fear of the Dark’ şarkısını da almak için altın yılların tanımıyla oynar” demiştim. Setlist açıklandığımda haklı olduğumu gördüm. Iron Maiden’ın en iyi yıllarına “Fear of the Dark” albümü de katılmış, ancak “No Prayer for the Dying” yine görmezden gelinmişti. Öte yandan seçilen şarkıların çoğu zaten önceki turnelerde bol bol yer verilen şarkılardı. Grup gün geçtikçe yaşlanıyordu ve gelecekte birçok fanın gönlünden geçen muhtemel bir “rarities” turnesi ihtimali zayıflıyordu.
SON İZLENİMLER
Maiden Turkey konserine dönecek olursak, grubun setliste yaptığı dokunuşlardan ilki “The Clairvoyant” şarkısının ardından “Infinite Dreams” çalması ve bis bölümünde “Aces High” yerine şaşırtmacalı bir şekilde “Tailgunner” çalıp, orijinal grubun görmezden geldiği albüme de saygı duruşunda bulunmasıydı. Bir kere daha düşündüğümde setlistte “Fear of the Dark” olduğu için minnettardım çünkü tuvalete gitmem gerekiyordu, hakkımı o esnada kullandım. Konser sonrası fotoğraflardan gördüğüm kadarıyla prodüksiyonun bir kısmını kaçırmışım, Mehmet Kaya “Powerslave” şarkısında taktığı maskenin ardından “Fear of the Dark” esnasında da bir pelerin giymişti.
Kişisel bir not daha aktarayım, Iron Maiden’ı yurtdışında yakaladığım ilk ve şimdilik tek konserde, 2023’te Antwerp’te konser boyunca telefona bakıp fotoğraf ve story çektiğim tek an yine “Fear of the Dark” şarkısındaydı. Geri kalanını, “Senjutsu” şarkılarını bile ayin gibi dinlemiştim. Dolayısıyla fikrimi değiştiriyorum, “Fear of the Dark” her daim olsun!
Konser, Iron Maiden’ın kocaman ebatlı “Infinite Dreams” kitabının bir talihli izleyiciye teslim edilmesi ve bis içerisinde çalınan üç şarkının ardından yine banttan “Always Look on the Bright Side of Life” ile neşeli bir şekilde sona erdi.

Konser sonrası mekanda yapılan gotik partiye konser seyircisi de girebiliyordu fakat tipler tamamen değişmişti, ben de mekânı terk ettim. Telefon şarjım az olduğu için çektiğim fotoğrafları ve bir videoyu ortamlara ertesi gün saldım. Stüdyoİmge ahalisi içerisinde tribute grup tartışması çıkardım. Bu tartışma bana bir beyin jimnastiği oldu çünkü fark ettim ki Maiden Turkey benim izlediğim ilk tribute grubuydu ve gayet eğlenip başarılı bulmuştum. Fakat bu başarılı ve biraz da tarafsız bakamadığımı itiraf edeceğim örneği bir kenara koyarsak, tribute grubu meselesinde birçok soru işareti bulunuyor. Şimdi gelin nefesimizi tutup biraz bu işaretlerin arasına dalalım.
SORU 1: ORİJİNALİ VARKEN TAKLİDİNİ NE YAPAYIM?
Tribute grupları saygı göstermeye çalıştığı orijinal grubun sadece şarkılarını coverlamakla kalmıyor, çoğu zaman görsel ve ruhsal bir benzerliğin de peşine düşüyorlar. Orijinal grubun üyelerinin imajlarını ve imza hareketlerini taklit ediyorlar, enstrümanlarını olabildiğince aynı renkte ve modelde ediniyorlar, konser duyurularında logo ve genel görsel dili orijinal grubun kurumsal kimliğinden türetiyorlar. Aslında bu, bir bakıma dikkat seviyesi düşük insanlar için bir kandırmacaya yol açıyor.
Hollanda’da bir benzinlikte gördüğüm konser afişini unutamıyorum, keşke fotoğrafını çekseydim. Uzaktan bakınca üzerinde Rock dünyasının birçok başlıca grubunun logosu bulunan bir poster. Yaklaştıkça küçük yazılar seçilmeye, etkinliğin birtakım tribute gruplarınca icra edileceği anlaşılmaya başlıyor. Bu tabii tribute mefhumunun en acımasız, en etik dışı örneği. Ortalama bir tribute grubu, ismini çoğu zaman orijinal grubun isminden bir kelime oyunuyla ayırıyor. Ancak bu da yanılgılara sebep olabiliyor elbette. Çünkü logonun yazı tipi, kullanılan görseller hep orijinal grubun kimliğinden.
Özetle ortada büyük çaplı bir taklit durumu var. Sorumuza gelelim: Orijinal grup kanlı canlı turneye çıkmaya devam ediyorken taklidini ne yapayım? Bu sorunun haklılığı coğrafyaya göre değişkenlik gösteriyor. Mesela İngiltere’deki Iron Maiden tribute gruplarının gereksizliği üzerine tez bile yazılabilir. Keza Schengen bölgesine üye Avrupa ülkelerinde yaşayanlar niye tribute grubu izlemeye gitsin? Zaten neredeyse her grubun her turnesinde takvime eklenen ülkeler bunlar. En kötü komşu ülkeye gider izlerler, alım gücü onların bileceği iş fakat vize derdi yok sonuçta. Ya o kadar şanslı olmayan diğer ülkeler?

Yazının başında bahsettiğim gibi, Iron Maiden Türkiye’ye en son 2013’te geldi, bir daha yolu düşmedi. Türkiye’de kaç kişinin yurtdışı turnelerinde grubu yakalama imkânı olabiliyor? Vize çıkma şartları son yıllarda malumumuz, yeşil pasaport da yetmez bir de alım gücü lazım. Ne yazık ki bu konuda stüdyo ya da konser albümleriyle giderilemeyecek bir açlık oluşuyor. İşte Iron Maiden örneğinde de imdadımıza Maiden Turkey yetişiyor. Türkiye de her turneye eklenen bir ülke olsaydı o zaman Maiden Turkey grubunun gerekliliğini tartışma lüksümüz olurdu diye düşünüyorum.
Öte yandan bir miktar daha şeytan avukatlığı yapmaya devam edeyim ve tuzu kuru ülkelerdeki tribute gruplarına bir amaç bulayım. Yine Iron Maiden örneği üzerinden gideyim. Yukarıdaki eleştirimi hatırlayın, grubun belli şarkılara takılıp kaldığından yakınmıştım. İşte bu ülkelerdeki tribute grupları alabildiğince orijinal gruba benzemeye çalıştığı halde alternatif bir gerçeklik yaratabildiği ölçüde geçerliliğini korumakta diye düşünüyorum. Bu şu demek, grubun konserlerde şans vermediği nadir ve fan favorisi şarkılardan oluşan setlistlerle seyircinin karşısına çıkmak… Tuzum kuru olsa “hayır” demeyeceğim bir eğlence… Maiden Turkey burada en az son iki seferdir Iron Maiden’ın gerçek turne setlistlerini taklit ediyor, fakat onlar yapabilir çünkü misyonları farklı, aç doyuruyorlar. Diğer taraftan Maiden England diye bir grup olsa her “Run to the Hills” ya da “Fear of the Dark” çaldıklarında sahneye ayakkabı fırlatırdım herhalde (alakasız not: ayakkabı giymeyi sevmem).
SORU 2: AĞBİ BU YASAL MI?
Aslında bu yazıdaki en manidar soru bu olmalı. Çünkü insanın kafası “nasıl olur da bu işte bi bit yeniği olmaz?” diye çalışıyor. Bir şey olmalı evet, en ufak bir faullü durumda telif davası açılmakla tehdit edilen milyonlar dururken bir müzik grubunun neredeyse her şeyini taklit eden bu gruplar nasıl paçayı sıyırıyor? Bu konuda hem davul çalan hem de eğlence sektöründe avukatlık yapan Kurt Dahl‘ın yazısı fikir verebilir. Kurt bey bu yazıda grupların paçayı nasıl sıyırdığından bahsetmiyor açıkçası, daha çok “paçayı sıyırdım demeyin, şunlara dikkat etmezseniz başınız belaya girebilir” diyor bu gruplara.

Yasallık sorgulamasına tribute gruplarından önce cover gruplarıyla başlayalım. Bir barda programa çıkan yerel bir cover grubunun icra ettiği şarkılar dolayısıyla başı belaya girer mi? Dahl‘ın yazısına göre, en azından Kanada ve ABD’deki durumda icradan oluşacak telifi konserin verildiği mekânın zaten en başından belli bir abonelik ücretiyle hak sahibi organizasyonlara ödediği, burada sorumlunun mekân olduğu ve grubun istediği kadar cover çalabileceği söyleniyor. Tabii daha önceden toplanan paranın bir kısmı sonra gecenin setlisti bildirildiği zaman ilgili şarkının gerçek sanatçılarına aktarılıyor. Büyük ihtimalle bütün ülkelerde buna benzer bir sistem olmalı.
Benim detaycı kafamı kurcalayan şeyler var tabi, günümüzde kendi imajında olan bir grup Türkiye’deki bir barda Iron Maiden şarkısı icra etse para nasıl Iron Maiden’a gidecek? Eskiden yani 90’larda olsa Iron Maiden kasetlerini basan Kent Elektronik aracılığıyla bir aktarım olabilirdi diye yorumluyorum fakat bugün grubun CD ve plakları burada basılmıyor, doğrudan ithal ediliyor. Yine ithalatçı mı bu konuda aracı? Ya da MESAM gibi kuruluşların yurtdışı ile bağlantıları var mı? Durun, muhtemelen daha önce hiç duymadığınız bir grup ismiyle işin cılkını çıkarayım (eğer duyduysanız daha şimdiden dostumsunuz demektir). Grubumuz Heavy Metal alanında gurme olmuş, seyircinin istediğini değil kendi istediğini çalıyor barda, tuttu bir tane Slough Feg şarkısı çaldı. Türkiye’de kim sallar Slough Feg’i? Zaten 2019’da çıkan son albümleri “New Organon” İtalyan “Cruz del Sur Music” firması tarafından çıkarılmış. Kim verecek bu ağbilere hakkını?
Özetle cover grubu kurmak grup üyeleri açısından güvenli bir macera diyebiliriz. Fakat tribute grubuna geldiğimizde işler Dahl‘a göre biraz değişiyor. Tribute grupları orijinal grupları coverlamakla kalmayıp orijinal grubun isim, marka, kimlik, görüntü ve ünü üzerine bir hikâye oluşturduğu için olay başka yerlere gidiyor. Dahl’ın deyimiyle yasal dünyada kişilik hakları ya da tanıtım hakkı denen haklara bulaşmış oluyor tribute grupları.
Tribute grupları yaptıkları işte “ortalama” iyi olmak zorundalar çünkü bütün bu bulaştıkları haklar dolayısıyla orijinal markayı zedeleme ihtimaline sahipler. Kötü bir isim yaparlarsa orijinal grubun imajına zarar gelebilir ya da hani olur da çok iyi çıkarlarsa orijinal gruba olan talebi azaltabilirler. Dahl’ın dediğine göre eğer özgün bir grup, kendilerini taklit eden bir grup yüzünden seyirci ya da konser geliri kaybına uğrarsa ya da kendi dinleyicisinin taklit gruba kanması söz konusu olursa, açacağı mahkeme dosyasında oldukça güçlü bir pozisyon alacaktır.
Dahl yazısının geri kalanında tribute gruplarına hak geçmeden işlerini yapabilmeleri için birkaç tavsiyede bulunuyor ancak bu “yapmayın” dediği şeylerin bir kısmı olmadan da bir tribute grubu ne kadar tribute grubu olabilir ki? Örneğin Metallica saygı grubu kuranlar Metallica yazı tipini kullanmasın, Rolling Stones‘a öykünenler dil imgesini kullanmasın… Tribute grubu kendi ikonografisini kendi üretecekse başka bir gruba öykünmesinin ne anlamı var?
SORU 3: ORİJİNAL GRUPLAR AÇISINDAN DURUM NASIL?
Bu konuda Iron Maiden ile iletişime geçmedim elbette, fakat olaya biraz onların gözlüğünden bakmaya çalışacağım. Bence bir Gene Simmons gibi, Kerry King gibi, Lars Ulrich gibi ticari personasıyla zihinlerimizde yer etmiş bir müzisyen olmadıkça orijinal grubun üyeleri kendilerini taklit ederek kendilerine saygı göstermeye çalışan fanlarına müsamaha ile yaklaşacaktır, hatta hoşlarına gidecek, “cool” bulacaklardır (idollerimle tanışmadığım nasıl da belli). Bir grup, taklidi çıkacak kadar büyükse zaten doğrudan erişilemez durumdadır, arada kocaman bir menajerlik ve bilumum grup bürokrasisi bulunmaktadır. O zaman burada önemli olan biraz da menajerin ve avukatların tutumu. Dahl’ın yazısında ABBA için Universal Music avukatlarının İsveç’te on beşten fazla tribute grubuna isimden dolayı ihtar gönderdiği örneği var. Bir diğer örnek Bon Jovi‘nin avukatlarının tamamı kadınlardan kurulu Blonde Jovi grubuna çeşitli sebeplerden (markayı küçültme ve benzerliğe aldanma kaygısı) dolayı ihtar çekmesi… Sanki burada markayı avukatlar küçültmüş gibi.

Yine Iron Maiden örneği üzerinden gidelim. Grubun tribute hareketlerini araştırırken İngiltere’den Hi-On Maiden dikkatimi çekti. Grup kendini Iron Maiden’ın “resmi tribute grubu” olarak tanımlıyor. Bu çok enteresan bir durum. Dahl’ın eğer gerçekten öyle değilse kesinlikle tavsiye etmediği bir hareket, “kendinizi asla resmi olarak tanıtmayın” diyor. Daha da ilginci Hi-On Maiden’ın 2008’de Türkiye’ye konsere gelmiş olması. Yani yurtdışındaki tribute grupları olayı uluslararası bir çalışma olarak da görüyor.
Yine turne programlarını incelemek lazım: Genellikle Iron Maiden’ın sıklıkla uğramadığı yerlere mi gidiyorlar yoksa fark etmiyor, Avrupa’nın herhangi bir yerine de gidiyorlar mı? Bu yılın turne programına göre Birleşik Krallık’tan dışarıya çıkmamışlar, eh tamam o zaman. Mesela yine tamamı kadınlardan kurulu, Kaliforniyalı The Iron Maidens grubu daha ünlüdür, açıklamasında “resmi” kelimesi geçmese de. Geriye dönük konserlere baktığımda Avrupa turlarına da çıktıklarını görüyorum. Buradan bakınca bir başkasının ünü üzerinden “business” yönetiliyor gibi görünüyor, bir Iron Maiden üyesi olsam bu kadar yoğun bir gruba karşı biraz daha mesafeli bir bakışım olurdu.

Maiden Turkey üyelerinin imkânlarını bilmiyorum, muhtemelen en fazla Iron Maiden’ın menajerlik ofisine erişebiliyorlardır. O yüzden yazının başında taklit edilen gruptan onay almanın absürd olduğundan bahsettim. Fakat başka bir ülkede seyircilerin gözünde geçerli bir tribute grubu olmak için, orijinal grubun önde gelen fanlarının da tribute grubunu onaylaması yeterli aslında. Nitekim Maiden Turkey konserlerine Iron Maiden fanı kimliğiyle de bildiğimiz, icraatın içinden birkaç kişi de gidiyor, konser sonrası ballandıra ballandıra story atıyor, böylece gelecek konserlere gelmeye aday seyircilerin de gözünde grup başarılı ve geçerli bir konuma yükseliyor.
Bu tabii ki bu noktadan sonra grubun hakkını vermesi gereken bir durum oluşturuyor. Benim fikrimi soracak olursanız, Maiden Turkey sahne performansıyla bu durumun hakkını veriyor. Her grup veremeyebilir, sahnede dinleyene kadar şüpheyle bakmak serbest.

SONUÇ
Stüdyoİmge ahalisi içerisinde bu konuyu tartışan ve yaş, üretkenlik ya da yaratıcılık gibi konular itibariyle doğal olarak tribute gruplarına önyargılı yaklaşan ağbileri ikna edecek bir yazı olduğu kanaatinde değilim. Daha çok sorular sordum, olanı detaylı açıklamak yerine olana parmağımla işaret ettim, yer yer de izlediğim performansın da etkisiyle şeytanın avukatlığını üstlendim. Ben Maiden Turkey grubunu izleyene kadar hiç tribute grubu konseri izlememiştim. Bana da saçma geliyordu, ara başlıklardaki soruları kendi kendime soruyordum. Yani “saygı gruplarına” ne kadar saygı göstereceğimiz sallantıda bir konuydu. Şimdi Maiden Turkey benim önyargımı en azından kendilerine kadar kırdı.
Eğer grup taklit ettiği grubu hem zihninde hem ruhunda hem de fiziksel dünyada yaşayabiliyorsa, başkasının ünü üzerinden üstünlük taslamıyorsa, “Sen ve ben aynıyız, Iron Maiden fanıyız, birlikte onların müziğini kutluyoruz” mesajını hissettiriyorsa ben tribute grup olayına varım. Evet, tam olarak ölçü bu olmalı sanırım.
O zaman kapatırken eğer oldu da Maiden Turkey üyeleri bu yazıyı okuyup buraya kadar geldiyse Iron Maiden’ın konserlerde yüzüne bakmadığı şarkılardan bir setlist yapıp yeni bir Türkiye turnesi planlamaları temennimi yazıp selamlarımı ileteyim. Söz, bu sefer konser sırasında tuvalete gitmeyeceğim!
