Sinan San • 17/12/2025

Rock tarihinin en güçlü erkek vokalistleri, değişmeyen sesleri, yüksek oktavları ve benzersiz tonlarıyla müziğin sınırlarını genişletti. Jagger’dan Mercury’ye uzanan bu seçkin liste, Rock’ın vokal mirasını yeniden tanımlıyor.

Rock müziğinde en vokaller denince yer etmiş belli başlı isimler vardır. Bu solistlerin sesleri artık marka değeri taşımaktalar. Şimdi bu efsanevi solistleri sınıflandırarak Stüdyo İmge okuyucularıyla paylaşmak istiyorum.

HİÇ DEĞİŞMEYEN VOKALLER

Bu isimlerden ilk bahsedeceğim Mick Jagger. Kendisi 1962’teki grubun kuruluşundan itibaren The Rolling Stones‘un değişmez solisti olup, grubun piyasa çıkışından 60 yıldan fazla geçmesine rağmen gençlik yıllarındaki gibi aynen şarkıları söyleyebilmesiyle Rock tarihinde dikkat çekebiliyor.

Bazı solistlerin sesleri yıllar geçtikçe kalınlaşmaları nedeniyle sahneye ilerlemiş yaşlarda çıktıklarında, eski parçalarını gençlik yıllarındaki gibi söyleyemeyebiliyorlar. Hatta bu nedenle bazen arkalarındaki gruplar, şarkıların tonunu bile değiştirmek durumunda kalıyorlar. Ama Mick Jagger’ın gençlik yıllarıyla, olgunluk zamanı arasında sesindeki nüansları bile yakalamak çok zor.

İlk günkü gibi şarkıları aynen söyleyebilme başarısına sahip bir başka isim, Aerosmith’in solisti Steven Tyler. 1970’den beri grubun değişmeyen vokalisti, Aerosmith’in ilk senelerine ait şarkılarını bile en ufak ses değişikliğine uğramadan söyleyebiliyor.

Mick Jagger gibi uyuşturucuyla başı birçok kez derde girmesine rağmen, onun gibi ses rengi bu uç yaşam tarzından etkilenmemiş durumda. Yüksek oktavlara da çıkabiliyor ama bu özelliği sesinin değişmemişliği kadar ön planda olmadığı için kendisini “hiç değişmeyen vokaller” arasında en iyilerinden biri olarak gösteriyorum.

Değişmemiş ses konusunda bir başka müzisyense Sting. Gerçek adı Gordon Matthew Thomas Sumner olan müzisyen, kariyerine The Police grubuyla başlayıp, 1977 ile 1984 yılları arasında kendisinin liderliğinde bu grupla başarılı parçalara imza atmıştır. Hiçbir şekilde vokalleri paylaşmayıp bütün şarkıları kendileri söylemiştir.

1985’te solo kariyere başlayan sanatçı, başarılı albümler yapmaya devam etmiştir. Fakat yıllar geçse bile, sahneye çıktığında sesinde hiç değişiklik olmaması dikkat çekicidir. The Police 2007’de tekrar bir araya gelerek turne gerçekleştirdiğinde, Sting 70 ve 80’lerdekini vokal performansını birebir sergileyebilmiştir.

Blues sesi diyebileceğimiz ama Rock müziğinde yer etmiş Steve Winwood’dan da en iyi erkek Rock vokalistleri arasında sesi değişmemiş biri olarak bahsedebiliriz.

Kendisinin Spencer Davis, Traffic, Blind Faith ve sonrasındaki solo kariyerinde ses tonunda hiç sapma yaşanmamıştır. Blues orijinli sesini Rock müziğe en başından beri Steve Winwood çok iyi entegre etmiştir.

The Who‘nun solisti Roger Daltrey de çok önemli bir vokalisttir. Rock gruplarında çoğunlukla parça sözlerini solistler yazarlarken, The Who‘da kalem daha çok Pete Townshend’in elindeydi. Ama Roger Daltrey bu yazılan sözleri vokalleriyle, grubun en önemli enstrümanlarından biri haline getirmiştir.

Geniş bir vokal aralığı olan solist, sesini de iyi koruyanlar arasındadır. The Who‘nun günümüzdeki konserlerinde bile, kendi değişmeyen ses rengiyle müzik dünyasını şaşırtmaya devam etmekte.

YÜKSEK OKTAVLI VOKALLER

Şimdi en iyi Rock vokalistlerinden bahsederken, yüksek oktavlı seslere biraz dönelim. Bu özelliğe sahip solistlerden ilk akla gelen şüphesiz Freddie Mercury. Rock tarihinin en yüksek oktavlı seslerinden birine sahip olan vokalist, kariyerine başlarken “I don’t want be a rock star, I want to be a legend” demiştir.

Efsane olmasındaki en büyük rol de unutulmaz sesidir. Queen‘in gelmiş geçmiş en başarılı gruplardan biri olmasında, kendisinin eşsiz vokalinin payı çok büyüktür. 1991’de öldükten sonra, grubun şarkılarını da kimse bir daha onun gibi söyleyememiştir. Kendisinin gidişi, Rock müzik dünyasının en erken kayıplarından biri olarak kabul edilmektedir.

Led Zeppelin’in vokalisti Robert Plant de şarkı söylerken çıktığı yüksek oktavlar ve Jimmy Page’in gitar sololarına sesiyle karşılık verebilmesiyle grubun başarısında büyük rol oynayarak Rock tarihindeki en önemli solistlerden biri haline gelmiştir.

Onun sesi mistik, erotik ve duygusaldır. Ayrıca dolgun sesi, grup tarihinde hiç back vokal desteği alınmamasını sağlamıştır. Zaten Led Zeppelin denince Jimmy Page’in gitaristliği kadar onun vokalistliği de önemlidir.

Led Zeppelin‘deki müzikal ilişkinin bir benzeri Guns N’ Roses’ta bulunmaktadır. Slash‘in gitarıyla flört eden Axl Rose‘un sesi, en iyi erkek Rock vokalistleri arasına rahatlıkla girer. Keskin bir tınıya sahip vokali, mix içerisinde gitar ve davulu kolayca delip geçmesini sağlamakla beraber anında tanınabilir kılan bir karakteristik özelliktir.

Aynı zamanda teknik üstünlüğüyle beraber dramatik bir anlatım tarzı vardır. Bu sayede şarkı sözlerinin ruhuna göre sesini öfke, melankoli ve delilik arasında ustalıkla değiştirir.

Deep Purple da yüksek oktavlı sesler denince ilk akla gelen gruplardandır. Topluluğun tarihinde birden fazla solisti barındırırken, bu konuda en öne çıkan isim Ian Gillian’dır. Gruba 1969’da dahil olmuş ama 1973’te ayrılmıştır. 1984’te tekrar topluluğa katılmış, 1989 yılında Deep Purple’dan çıkarılmıştır. Fakat 1992’de bir daha ayrılmamak üzere Deep Purple solisti haline gelmiştir. Ayrıca birçok vokalistin aksine sesi yaşlandıkça daha güzel bir tona bürünmüştür.

Yani yılların sesinde biraz şarap etkisi yaptığından söylenebilir. Tabii yüksek oktavlara çıkma konusunda ufak tefek sıkıntıları ilerleyen yaşlarda başlamıştı. Ayrıca Black Sabbath‘ta 80’lerde Ronnie James Dio‘dan boşalan vokalistlik koltuğuna da 2 albümlük oturan Ian Gillian, Rock tarihinde iki çok ünlü gruba vokalistlik etmiş ender kişilerden de biridir.

Sesi isminden daha meşhur olan vokalist Steve Perry de bu listeye girmekte. Tarihinde Deep Purple gibi birden fazla solist geçiren Journey, en başarılı dönemi Steve Perry‘nin vokalistliği sırasında yaşamıştır. Zaten Journey deyince, onun sesi akıllara gelmektedir.

Sesinin tonu, gücü ve ses aralığı kendisine has bir ses stil sağlamıştır. En büyük özelliklerinden biri de nefes kontrolünü çok üst düzeyde yapmasıyla uzun pasajları kesintisiz söyleyebilmesidir. Bu sayede hem sakin bir güç hissi hem de akıcı bir melodik anlatım sunar.

ÇATALLI SESLER

“Çatallı ses” denince, Rock müziğinde akıllara ilk olarak Joe Cocker gelmektedir. Besteci olarak çok önemli bir müzisyen olmayan Joe Cocker, esasında meşhur Rock şarkılarını yorumlamasıyla bilinir. Kendisinin sesi doğal olarak hırıltılı olup, sadece şarkı söylemekle kalmayıp yaşatan bir yönü vardır.

Sesinin içtenliği, dinleyicide derin bir duygusal yankı yaratır. Özellikle Soul ve Blues kökenli ifadeyi Rock müziğe taşımayı başarmıştır. Ayrıca Joe Cocker, sesini dramatik biçimde yükseltip alçaltarak dinamik bir anlatım yaratır. Bu da vokaline teatral bir hava katar.

Çatallı ses denince, akla gelen bir diğer isimse Eagles grubunun en çok şarkısını söylemiş Don Henley. Grupta Glenn Frey, Randy Meisner ve Joe Walsh da şarkı söyleyebilmelerine rağmen, Don Henley vokaldeki üstünlüğü nedeniyle grupta en fazla vokallerde yer alan üye olmuştur.

Klasikleşmiş Eagles şarkılarının çoğunluğunda mikrofonun başındaki kendisinin söylemesi, onun sesini de klasikleşmiş hale getirmiştir. Ses tonunun şarkılara gizem eklediği de yapılan yorumlardan biridir.

Rock tarihi açısından çok önemli bir yere koyulmamasına rağmen Bryan Adams sesiyle Rock müzikte yer etmiş bir müzisyendir. Öyle olmasa, Tina Turner, Sting, Rod Stewart gibi isimler onunla beraber stüdyoya girmezlerdi zaten. Don Henley gibi Kanadalı olan müzisyen, güçlü ve enerjik çatallı sesiyle oldukça dikkat çekici hale gelmiştir. Çatallı sesiyle yüksek oktavları zorlaması, vokal kapasitesinin üst düzey olduğunu göstermektedir.

Ham gücüyle duygusallığı birleştirmesi onu 80’lerin ve 90’ların en unutulmaz Rock vokallerinden biri yapmıştır. Mütevazı kişiliği ve pozitif enerjisiyle Rock tarihinde başka müzisyenlerin sahnesine konuk olmaktaki rekor da kendisinde olabilir.

KADİFE SESLER

Kadife ses diye bahsedebileceğimiz özelliğe, Rock müzisyenleri arasında daha az rastlanmaktadır. Bu konuda bana göre en iyi örnek Roxy Music‘in solisti Bryan Ferry‘dir. Hakkettiği değeri tam olarak görememiş grupta, Rock tarihinde göz ardı edilmiş gitarist Phil Manzanera da bulunmaktadır. Bryan Ferry onunla beraber çok iyi bir sound yakalamış ve bu sound kendisinin vokaliyle eşsiz bir hal almıştır.

Yeri geldiğinde Roxy Music, Bryan Ferry‘nin sesine güvenerek önemli şarkıları da coverlamıştır. 1982’deki “Avalon” albümü sonrası grubu dağıtan Bryan Ferry, solo kariyerinde yaptığı bazı şarkılarla dikkat çekmeyi başarmıştır. Ama bu konuda özellikle dikkat çeken yumuşak sesidir. Hatta cover şarkılara farklı bir ruh katmasının solo kariyerinde önemli bir yer teşkil etmiştir.

1980’lerin ortasında sesini duyuran Chris Isaak, kadife ses olarak öne çıkaracağım diğer isim. Özellikle orta ve alt frekanslarda sesi kaygan, rahatlatıcı bir derinliğe sahiptir. Ayrıca vokalinin duygusal yönü hüzünlüdür.

Ama bunu biraz melankolik titreşimi ve falsetto geçişlerindeki kırılganlık ile sağladığı bu özelliğini teknik detay olarak görerek, Chris Isaak’i sesinin doğal dokusu bakımından kadife diye sınıflandırarak en iyiler arasında değerlendiriyorum.

HÜZÜNLÜ SESLER

Hüzünlü ses denince, Rock müziğinde bu konuda aklıma gelen en eski isim Bruce Springsteen. Ses tonu sayesinde kendisini fazla zorlamadan, yazdığı sözlere büyük bir hüzün katabilen The Boss lakaplı Amerikalı müzisyen, yeri geldiğinde abartılı olmayan yüksek oktavlara çıkmayı da başarır. Ama sesinin esas olayı hüzündür.

Teknik açıdan virtüöz sayılabilecek biri olmadığı için kendisi çok iyi bir solist olarak görmez, ama vokalindeki içtenlik ve dürüstlük onun yazdığı hüzünlü hikâyelerin çok önemli bir tamamlayıcısıdır.

Hüzünlü vokal denilince Chris Cornell de önemli bir yer tutar. Yazıda geçen isimlere göre daha genç olan müzisyen, yüksek oktavlara çıkmadığı zamanlardaki ses tonunda müthiş duygulu bir atmosfer yaratabilmektedir. Yanık diyebileceğim bu vokal, yüksek oktavlara çıktığında yarattığı hüzünlü atmosferi bozmaz.

Yalnız kendisinin en büyük kusuru, stüdyoda konserlerden olduğundan çok daha başarılı olmasıydı. 2017’deki intiharı müzik dünyasının kesinlikle yaşadığı erken kayıplardan biriydi.

Yolu Chris Cornell ile Temple Of The Dog’da kesişmiş Pearl Jam’in solisti Eddie Vedder da hüzünlü sesler denilince ilk akla gelen isimlerden. Kendisinin sesi kalın ve göğüsten gelen doğal koyu renk taşır. Bu koyu tını dinleyicilerde melankoli ve ağırlık duygularını otomatik olarak çağrıştırmaktadır.

Bağırmadan bile öfkeyi, kaybı ve özlemi aktarabilir. Dinleyiciler onunla aynı duygusal frekansa geçer, çünkü sesi yapmacık değildir. Bu özellikleriyle Rock tarihinde kendisi Grunge akımının da önderlerinden biri olmuştur.

ORTAYA KARIŞIK

Müzik dünyasında Freddie Mercury öldükten sonra onu yerini kim doldurulabilir diye çok düşünüldü. Hatta Brian May garip bir şekilde George Michael‘ı gruba davet etmiş ama kendisi reddetmiştir. Aslında bu konuda teklif götürmesi gereken kişi Scorpions’ın Alman solisti Klause Meine olabilirdi.

Çünkü yeri geldiğinde ballad şarkıları müthiş duygulu söyleyebilen, gerektiğinde yüksek oktavlara çıkabilen ve yıllar geçmesine rağmen ses performansı etkilenmemiş bir solist olmasıyla bu karma özellikleri sayesinde kendisini en iyi erkek Rock vokalistleri arasında gösterebiliyoruz.

Yukarıda saydığım özellikler haricinde, çok karakteristik sesi nedeniyle Rod Stewart da es geçilemez. Sesini korumak için her gün en azından bir bardak viski içtiği rivayet edilen İskoç müzisyenin vokalinin marka değeri taşıdığını söyleyebileceğimiz bence.

Cover ettiği şarkıları müzikal anlamda fazla değiştirmeden sadece vokali sayesinde orijinallerinde bulunmayan anlamlar katabildiği olmuştur. Bu yüzden Rod Stewart orijinalinden iyi coverlar denince de ilk akla gelen isimlerin başında gelmektedir.

Kısacası, Rock müziğin en iyi erkek vokallerine bir özet yapmaya çalıştım. Yukarıdaki listede bir sıralama yok. Ama en iyi erkek solistler dendiği zaman, seslerinin farklı özellikleri ön plana çıktıkları görülüyor. Aynı zamanda bu isimlerin arkalarında çalan müziğin ihtiyacını gidermekle beraber şarkıları ve albümleri daha üst düzeylere taşımış solistler olduklarını da belirterek noktalamak istiyorum.

SİNAN SAN’IN DİĞER YAZILARI