ORIENTAL SUNSHINE
╬ NORVEÇ’in HİPPİ GÜNEŞİ ╬

Burak Kumpasoğlu • 25/06/2025
Psikedelik yahut Saykodelik tabirinin ilk defa, Amerikalı Folk müzik grubu The Holy Modal Rounders’ın kendi isimleriyle yayınladıkları, 1964 tarihli albümlerinde yer alan “Hesitation Blues” şarkısında kullanıldığı söylenir:
“Got my psychodelic feet in my psychodelic shoes
I believe, lordy mama, got the psychodelic blues”
Yanına eklenen Folk kelimesiyle bir türe dönüşerek Psikedelik Folk, Acid Folk yahut Freak Folk gibi isimler alan, çoğunlukla akustik olarak icra edilen, doğaçlamalar barındıran, kullanılan etnik müzik aletlerinin yanı sıra mistisizm, doğa ve bilinçdışına dair ögelerle süslenen şarkılarıyla, hippi akımının vazgeçilmezi olan bu müziğin, Kuzey Avrupa’daki az bilinen temsilcilerinden birisi de Norveçli grup Oriental Sunshine’dır.
Tek albümleri olan “Dedicated To The Bird We Love”, daha piyasaya sürülürken dağılan grubun kurucu iki üyesi Nina Johansen ve Rune Walle, 1968 yılında Manger Halk Okulu’nda tanışmış, beraber şarkı sözleri yazmaya ve okulun etkinliklerinde sahne almaya başlamışlardır.

9 yaşında gitar çalmaya başlayan, 1951 Bergen doğumlu Rune Walle, 15 yaşına geldiğinde hem Beatles’ın kimi şarkıları hem de Ravi Shankar gibi klasik Hint müzisyenleri aracılığıyla Doğu müziğiyle tanışmış. Bu müziğe olan ilgisiyle 1966 yılında bir dükkânın vitrininde gördüğü, muhtemelen o yıllarda Norveç’te satılan tek sitarı hemen satın almış ve kısa sürede kendi melodilerini üretmeye başlar hale gelmiştir.
Skien kasabasında büyüyen Nina Johansen ise daha 13-14 yaşlarındayken, sanata olan ilgisini fark etmiş, ailesi tarafından da desteklenerek ilgi alanı doğrultusunda eğitim alabilmesi için, Walle ile tanışacağı Manger Halk Okulu’na gönderilmiştir.
New Musical Express gibi yayınlar vasıtasıyla güncel müziği takip etseler de Norveç’te ilgi duydukları tarzı besleyecek bir kültür ortamının eksikliğini yaşamaktadırlar. Walle yıllar sonra bunu şu cümlelerle ifade eder: “Norveç’teki karşı-kültür ortamı, İngiltere veya ABD’deki gibi değildi. Oldukça muhafazakârdı. Gerçek anlamda “hippi” yoktu – örneğin esrar neredeyse hiç kullanılmazdı. Ancak Oslo ve Bergen gibi bazı yerlerde küçük yeraltı sahneleri vardı.”
Nina Johansen ise 1968’de mezun olduktan sonra taşındığı küçük ve bakımsız dairesinde geleceğe dair kaygılı düşüncelere dalmıştır. “Across Your Life” ve “Can Anybody Tell?” şarkıları, yaşadığı bu kafa karışıklığının ürünleri olarak o dönemde ortaya çıkar. Daha sonra o günlere dair şunları söyler Johansen: “Şarkı yazmak, içime dönüp düşüncelerimi ve duygularımı dinlemekle ilgiliydi. Sessiz kalmak ve bu yolculuğun nereye götüreceğinden korkmamak gerekiyordu.”
O yıllarda dinlemeye başladığı Joni Mitchell’in şarkıları, kendilerini bu şekilde ifade etmeye alışkın olmayan Norveçli kadınların arasında büyümüş Johansen için büyük olasılıkla yol gösterici olmuştur. Mitchell’in sesine ve şarkılarına beslediği hayranlığın kendi şarkılarına da yansıması kaçınılmazdır.

Kulüplerde yaptıkları programlarla küçük çaplı da olsa bir ün kazanmaya başlayan, hatta Nina’nın ailesinin evinde bir demo kaset bile hazırlayan ikilinin yolunu açansa, o yıllarda Norveç Yayın Kurulu tarafından düzenlenen bir tür Pop yarışması olan Talent 69 isimli program olur. Hazırladıkları demoyu, arkadaşlarının ısrarıyla programa gönderen ikili, yarışmaya davet edilir. Nina neredeyse son parasıyla satın aldığı bir kumaştan kendisine elbise, Rune’a ise bir gömlek diker. Ayakkabı alacak parası kalmadığı için de sahneye çıplak ayakla çıkar.
Yarışmada, arkadaşları Hans Jørgen Høinæs tarafından yazılan “Mother Nature” isimli şarkıyı söylerler. Hint felsefesinden esinlenerek yazılan bu şarkıyla beklenmedik bir şekilde yarışmayı kazanırlar. Artık tüm Norveç tarafından tanınmaya başlamışlardır. Uçağa binmekten korkan Rune için kâbusa dönüşen bu süreçte, tüm ülkeyi dolaşan ikiliye ilk albüm teklifi Philips’in yapımcısı Michael Aas’tan gelir. 1969 yılında çıkan iki single; “Mother Nature / Visions” ve “Across Your Life / Unless”, grubun ismini daha da duyulur hale getirir. Philips etiketiyle basılan “Mother Nature / Visions” aynı yıl Hollanda’da da yayımlanır. Hatta Hollandalı menajerleri Kees De Bakker, grubu Hollanda’ya taşınmaya ve albümü orada çıkarmaya ikna etmeye bile çalışır.

Singleların kayıt aşamasında gruba dâhil ettikleri, Bergen’deki Sanat ve El Sanatları Okulu’ndan tanıdıkları ve Norveççe bilmediği için ancak İngilizce iletişim kurabildikleri Sih kökenli Satnam Singh’in çaldığı bansuri, sarod ve tabla gruba klasik bir hava katmıştır.
Albüm için 1970 yılının ilk aylarında başlayan kayıtlar oldukça hızlı ve sorunsuz bir şekilde tamamlanır. Kayıt aşamasında gruba Norveçli üç önemli caz müzisyeni eşlik eder: Sture Jansen (bas gitar), Espen Rud (davul) ve Helge Groslie (org). Kısa bir provadan sonra hızlıca yapılan kayıtlarda, grup tamamen serbest bırakılır. Rune, kayıtların neredeyse doğaçlama gibi yapıldığından, sıcak ve cömert atmosferinden bahsederken, Nina albüm kaydıyla ilgili şunları söyler: “İngilizce söylemek doğaldı, çünkü Norveç’te bizim tarzımızda müzik yapan kimse yoktu ve biz zaten İngilizce müzikler dinliyorduk. Müzisyenleri yönlendirme konusunda özgürdüm – bu çok tatmin ediciydi.”
Etkilendikleri gruplardan biri olan ve konserlerinde şarkılarını da söyledikleri The Beatles’ın “Blackbird” şarkısına da bir gönderme sayılan albüm kapağı ile “Dedicated To The Bird We Love”ın ilk kopyaları Haziran 1970’te verecekleri bir konser öncesinde ellerine ulaşır.


Dar bir çevrede ilgi gören albüm, ülkenin önde gelen bir gazetesi tarafından “Norveç’te üretilmiş en iyi albüm” olarak gösterilse de Norveç’in henüz emekleme döneminde olan müzik endüstrisinin tanıtımla ilgili zafiyeti nedeniyle satışlar, hayal kırıklığı yaratacak ölçüde kötüdür. Yine de albümün Fontana etiketiyle yeniden basılan 1971 tarihli ikinci baskısı, grubun belirli bir dinleyicisi oluştuğunu da gösterir. Nina Johansen, yurtdışına açılmadıkları, sadece yerel kulüplerde çaldıkları halde ironik bir biçimde en çok ilginin yurtdışından geldiğinin altını çiziyor. Gerçekten de Mart 1971 tarihli Bilboard dergisi kısacık da olsa gruptan bahseden bir haberi sayfalarına taşımıştır.

Albüm yayımlandıktan kısa bir süre sonra babasının ölümüyle sarsılan Nina, müziği bırakma aşamasına nasıl geldiğini şöyle anlatır:
“Albüm yayımlandıktan kısa bir süre sonra babam ciddi şekilde hastalandı. Yanına gitmek için uçağa bindim ama beni orada kalmamam konusunda ikna etti. Bergen’e geri döndüm ama döner dönmez ölüm haberini aldım. Tamamen çöktüm ve şarkı söyleyemez hale geldim. Ağzımı açtığımda sadece ağlıyordum. Bu yüzden müziği bırakmak zorunda kaldık.”
Sonrasında dağılan grup üyelerinin her biri kendi yollarına giderler. Nina, bir öğretmen olarak sade bir yaşamı tercih eder. Walle, müzik kariyerini Hole In The Wall, Flying Norwegians, The Ozark Mountain Daredevils, The Kamikazes gruplarıyla sürdürür. Gunn Alstadhaug ile 2022 yılında çıkarttıkları albümleri “Byrdie’s Dream” ile Country Rock tarzında müzik yapmaya halen devam etmektedir. Satnam Singh ise sınır dışı edilme tehlikesiyle karşılaşınca Danimarka’ya gider ve hukuk okur. Müzik kariyerine, birkaç şarkısında vokal olarak yer aldığı Catherine Wheel’in haricinde Keith Angel’ın grubu The Angels Brothers ile yaptıkları “From Punjab To Pit Top” albümüyle devam eden Singh artık sadece geleneksel Hint müziğiyle ilgilenmektedir.

Grubun tek albümü olan “Dedicated To The Bird We Love”, Acid Folk ve 70’li yıllarda altın çağını yaşayacak Raga Rock arasında salınan yapısıyla ilgi çeken bir albümdür. Bir kısım çağdaş müzik eleştirmeninin Raga Rock için yaptıkları, doğu geleneklerinin egzotikleştirilmesi ve aşırı basite indirgenmesi eleştirisi büyük ölçüde doğru olsa da, Oriental Sunshine’ın bir iki şarkı hariç aşırıya kaçmayan tavrı bu eleştiriyi göz ardı etmemize olanak sağlıyor. Çoğunlukla Peter, Paul & Mary grubunun üyelerinden Mary Travers’ın yahut Alman şarkıcı Nico’nun sesine benzetilen, ancak bana göre her ikisinden daha melankolik ve buğulu bir tona sahip olan Nina’nın sesine eşlik eden Rune Walle’nin, Avrupalı bir gitaristin alışkanlıklarıyla çaldığı sitar ve Satnam Singh’in Batı müziğiyle Hint müziği arasındaki etkileşimi sağladığı bansurinin dengeli karışımı belirliyor bu tavrı.


Genel olarak Hint felsefesinin esin kaynağı olduğu albüm, sadece bu temalara sahip değil elbette. Daha evvel bahsettiğim gibi Nina’nın kaygılı dönemlerinde ortaya çıkan “Across Your Life” ve “Can Anybody Tell?” parçaları, ana temanın dışında yer alan, kafası karışık ve fırlatıldığı bu dünyada yerini arayan genç bir insanın ruh halinin ifadesidir adeta.
Albümün açılış parçası olan “Across Your Life”ın sözlere eşlik eden sakin ritmi, caz tınıları, okyanus efektiyle sağladığı hüzün ve derinlik, son anlarda gelişen Latin bir psikedelik patlamayla çırpıntılı bir denize dönüşse de sitarın teselli eden kısa cümlesiyle sona erer.


“Can Anybody Tell?” parçasında Nina, yaşadığı boşluğu ve yardım talebini söze döker:
“Ve böyle yaşadım hayatımı
Sokaklarda yalnız yürüdüm
Geceleri uykuyla geçirdim
Biri, biri bana söyleyebilir mi?”
Visions’daki İskandinav hüznüyse gayet belirgindir:
“Aklım düşüncelerle dolu
Ve hepsi sonuçsuz
Yapayalnızım
Yanımdan insanlar geçer
Konuşurlar, elveda derler
Nereye giderler?
Bir bankta otururum
Bir sigara yakarım
Zamanın geçmesine izin veririm
Yüksek ağaçlara bakarım
Neredeyse gökyüzüne ulaşacaklar
Yaprakları yemyeşil
Sonra birden uzun saçlarını görürüm
Biliyorum sen olamazsın, çünkü burada değilsin”
Albümün ana temasını oluşturan Hint felsefesi rehberliğindeki yaşama bakış, “Mother Nature” ve “Land of Wisdom” şarkılarıyla en güzel şekilde ifade edilir. Talent 69 yarışmasını kazandıkları “Mother Nature” parçasında, yaşlı bir bilgenin rehberliğinde romantik bir bakışla seyredilen doğaya övgü, hippi kültürünün dünyayla kurduğu ilişkinin de bir tür temsiliyetidir:
Bir zamanlar uzak bir diyarda…
Bilge bir adam yaşardı…
Ve bana Doğa Ana’dan bahsetti…
Dedi ki:
Gözlerini aç ve mutlu olursun
Gözlerini aç ve göreceksin
Uzak diyarda ormana girdim
Ağaçlarla konuştum…
Arılara şarkı söylerken sevinç gözyaşları döktüm
Arılara şarkı söyledim…
Ve aklım ağaçlardaydı
Arılarda
Güneşte
Yağmurda
Rüzgârda…
Ve bana Doğa Ana’dan bahsetti
Doğa Ana, Doğa Ana…

“Land of Wisdom” parçasındaysa tıpkı Bhagavad Gita’da Arjuna’nın, bilgeliği Krişna’dan öğrenmesi gibi yine bir bilgeden, bir azizden yardım istenir:
“Ey Rishi. Bana Krişna’yı anlat
Ey Rishi. Bana bilgeliği anlat
Bhagavad Gita’daki Arjuna gibi hissediyorum kendimi”
Satnam Singh’in hem “Land of Wisdom”ın girişinde hem de “Where You Went”de tercüme edilmeyen Hintçe sözleri, yukarıda değindiğim Raga Rock eleştirisine örnek teşkil edecek biçimde bir egzotikleştirmeye yol açmış olsa da bu durum diğer şarkılarla dengelenmiş görünüyor. Özellikle sitarın yarattığı drone* ve armonik durağanlıkla dinginleştiren bir etkiye sahip olan albüm, yer yer öne çıkan groove ve soru-cevap vokallerle de cezbedici bir havaya bürünebiliyor. Kimi parçalarda Hammond orgun kattığı Caz soundunun yarattığı heyecan sitarın sesiyle, bansurinin kıvrak ve neşeli ezgileriyse buğulu bir vokal ve minör gamların hüznüyle dengeleniyor. Albümdeki yoğun mistisizmin etkisiyle mi ulaşılmıştır bu dengeye bilinmez, ancak bir dönemin tüm dünyayı etkileyen hayallerini, samimi duygularını yansıtan bu albümü her dinleyişimde kendi adıma sormadan edemiyorum: Kuzeyin soğuk ikliminde görülen bu hippi rüyasında, bu karanlık dünyayı, “Let It Be My Birth” şarkısında söyledikleri gibi, Doğu’dan yükselen ışığın altında temaşa etmek, bir an için bile olsa hâlâ mutlu etmeye yeter mi insanı?
“Gör, güneşi öpen çiçekleri
Göğe uzanan dağları
Gör, güzelliği aşikâr kılan ağaçları
Havada süzülen albatrosları”
- Müzikte, bir drone, bir parçanın çoğunda veya tamamında bir nota veya akorun sürekli olarak seslendirildiği armonik veya monofonik bir efekt veya eşliktir. Kaynak:


╬ ╬ ╬ ╬
BURAK KUMPASOĞLU’nun DİĞER YAZILARI
